II. Tekil Kişi Şeysi

Farkettin mi bütün yazılırımda II. Tekil kişi iyelik ekini kullanıyorum. Bu arada “farkettin” yazarken çok uğraştım word boşluk koyuyor hep. Neyse bana şimdi kalkıp: “yoo başka iyelik ekleridi kulalnıyosun, özellikle de çoğul ekler” deme. Onlar deneme bi kere. Topluluğa hitap etmeyi sevmiyorum. Etsem nasıl olur görmek için şey ediyorum yani. Onu diyodum işte; bana her zaman birebir ilişkiler grup ilişkilerine nazaran daha samimi gelmiştir ki zaten öyledir de. Konuya dönüp, sonuçta yazdıklarımı yazdıklarımı pc karşısına geçip 3-5 kişi okumuyorsunuz. Hani sen şimdi bunu okuyosun ya bana sanki yüzyüze konuşuyormuşuz gibi geliyor. Sen de böyle gelsin lan, amacıma ulaşmış olurum he olur mu? Yani bırak hayat bildiği gelsin be yavrum. Neyse cansın sen, bi tanesin. Bak bu yazdıklarımı bi tek senin için yazıyorum, sana anlatıyorum.

Kamil Koç Resort Otobus

Geçenlerde yazmıştım. Geçenlerde dediğim aylaaar oluyor. Otobüs yolculuğum sırasında yazmıştım onu da, baktım tuttu dedim bi daha yazayım. Hani olur ya tv’de tutan programın hemen benzeri –benzeri dediğime bakma birebir (öhöö kopyası)- yapılır ya onun gibi bu yazı da işte. Neyse bunda konu biraz değişik. Konumuz; ağaç sevgisi. Kaçınız eline kazma kürek alıp bi fidan dikti lan? Şaka olum şaka kem küm etme. Şaka olan fidan dikme olayı değil, ağaç sevgisi olayı. Hay ben benim emi! Ne anlatcaktım unuttum ya. Heh şey diyoduk, ulan ben evden ne zaman bi yere gidecek olsam duygulanıyorum. Şerefsizim duygulanıyorum. Sanki ardımda böyle birini bırakıyorum. Aslında ardımda bıraktığım tek şey çalışan buzdolabım. Garibim hala kendi çapında “abi bak hala soğutuyorum” havalarında. Arada çaktırmadan “bi check-up be abi” triplerine giriyor da pek sallamıyorum. Neyse lady gaga – dance güzelmiş bak şimdi dinledim.

Neyse böle böle bi hal oldum. Dikkatimi toplayamıyorum da. Nerde kalmıştık demicem, işte baya duygulanıyorum lan. Sanki gitmemem gereken bir yere gidiyormuşum ya da ne biliyim yapmamam gereken bir şey yapıyormuşum gibi hissediyorum falan. Cümlemin sonundaki “falan”ı gördün mü? Popüler kültür benim köpeeem olsun be. Neyse ya kendi çapımda takılıyorum. Bi de ben bu aralar depresyona girmiş olabilirim. Evden çıkmak istemiyorum ve hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum. hep aynı yerde oturup aynı şeyi yapıyorum.

Mutlu Edersem Mutlu Olur Muyum?

Evet.

Nezdimde tek başına “evet” bir cevap niteliği taşımadığı için açıklıyorum: Gözlerini ayırma, bu yazıyı sonuna kadar okursan, sana sonunda “hee” efekti armağan edicem. Kullanırsın.

Bazen böyle moda girip ciddi bi şeyler yazmaya başlıyorum. Sonra konudan konuya atlıyorum. Bu sefer de aynı şeyi yapar, farklı bir konuya atlarsam devamını kesinlikle okuma. Ne diyodum, evet mutlu olursun. Hiç denedin mi, istemediğin halde sırf birini mutlu etmek için bir şeyler yapmayı? Yaptıysan bilirsin gözlerinin nasıl ışıldadığını, nasıl mutlu olduğunu. Kendin için bi şey yaparsan sen mutlu olursun, başkası için bi şey yaparsan belki onun mutluluğundan mutlu olursun. Tabi normal bir insansan. “İnsansan” yazdım ya baya garip geldi lan. Sen kendini insansan san gibi falan. Neyse neden karnım acıktı benim? Neden tunca benziyor mermer? Benim mi la bu çizgili yüz? Şu rakı şişesinde balık mı olsam acaba? Onu bunu bırak, ben sana demedim mi bi daha başka konuya atlarsam okumayı bırak diye? Hala okuyosun ya yazıklar olsun sana! Şu kadar hatrım yokmuş. Şu kadar dediğim şu kadar işte, anladın sen. İnsan azcık söz dinler. Neyse diyorum bak defalardır. Olsun neyse sen ne yazsam okuyosun baksana.

Gittim ben.

Gittim.

3-5 Adımda bizi tavlama sanatı.

Bugün gizli kalan her şey su yüzüne çıkacak dostlar. Her şeyi bir bir anlatıyorum.

*Gel(-)git

Erkekleri köpeğin yapmanın en garanti yollarlından biridir.. Ne demek bu “gel(-)git taktiği”? Şöyle: Yer yer yakınlaşıyorsun ve bi anda pat diye çekiyorsun kendini. Sonra bi bakmışsın, prensesmişsin gibi davranılıyor.

*Takmıyorum Seni

Mesela sabah gördüğünde selam veriyorsun konuşuyorsun falan sonra da o gün tanımıyor gibi yapıyorsun. Ama böyle bildiğin tanımıyor gibi yapacaksın tamam mı. Kesinlikle bakışma olmayacak. Takmıyorsun işte anladın dimi?

*2. Taktiği:

Olayı yarışa döndür abi. Karışsın ortalık. Karışsın ki göstermelik olanı geçmeye, sana yaranmaya çalışsın, ilgi manyağı yapsın sizi. Şöyle açıklayabiliriz bu durumu: kulvarında tek yarışçısın ve birinci oluyorsun ya işte böyle olmasın durum; biri daha olacak ki geçmeye, geçilmemeye çalışsın. Birinin senden ilgilendiğini görmesi güzel olur. Yani 2. olması her zaman sizin lehine olacaktır bu yüzden çok önermiyorum, ters tepebilir. Saçma diyen olabilir ama biz erkekler yenilgiyi hazmedemeyiz.

*Benim tarzım …

Bu taktik sana yazılıyor mu onu anlamak için yapılan bi taktiktir. Erkek dediğin … gibi giyinir yada davranır dersin, yani zarf atarsın. Baktın dediklerin yapılmış. Senin karşında ezik ve yaranmak için elinden geleni yapıyor anlamına gelir. Anlarsın sanırım bu erkek sana yazılıyordur.

*İlk mesaj

İlk buluşma bitip ayrıldıktan sonra ilk mesajı atan yenilmiştir. İpleri karşı tarafa vermiştir. Sen mesajı attığın an al işte beğendi beni moduna giriyor ve n’oluyopoposu kalkıyo karşı tarafın. Onun için kesinlikle ilk mesaj atan olma. Bekley biraz, 1 saat sonra olmasa da ilerleyen saatlerde mutlaka mesaj atarız biz. Yani n’apıyoruz? Hem ilk buluşmada hem de ilerleyen zamanlarda ilk mesajı kesinlikle atmıyosun.

*Profilden bakma

Erkekler için en önemli bakışlardan biridir. Bodoslama bakınca pek bi anlam ifade etmez, sadece beni kesiyor denir. Ama profilden bakınca “vuu bana bakıyooor” denir. Profilden, gülümseyen bi yüzle bakılınca biz erkeklerin içleri erir. Yani özellikle ona baktığının göstergesidir ve cidden erkeği etkiler. Bol bol kullanılması önerilir.

*Hislerini belli etme

Hislerini “evet abi, bu çocuk pişti” dediğiniz ana kadar hislerini coşturma, dizginleyin. Gül, eğlen ama dediğim gibi coşmay.

*2ye 1

Msn’de konuşurken iki enter’ına tek cevap ver. Ayı şekilde mesaj atarken de böyle yap. Kısa ve net cevaplar. Ayrıca geç mesaj at. Sanki onu bekliyomuş gibi olmasın.

He bu arada bunları abartıp, insanı da boğmayın ne de olsa arada istisnalar vardır. Ayrıca bunlara uyarak kendinden de uzaklaşma. Günün birinde kendin olursun sonra bi bakmışsın erkek kaçıyor. Dikkat edile.

ANLATTIKLARIM SADECE ERKEK UYGULANDIĞINDA GEÇERLİ OLUP, KIZLAR ÜZERİNDE DENENMESİ OLUMSUZ SONUÇLAR DOĞURABİLİR.

Ben de bir zamanlar çocuktum!

Heyt be!

Ben çocukluğumu, bakkala gönderildiğimde üstü kalsınların tedavülden kaldırıldığında kaybettim. Bakkala gitmenin tek nedeniydi belki de bu. 1 kuruş da olsa o para üstü benimdi ya benim! Ayaklarım kıçıma değerdi be bakkal yolunda para üstü var diye.

Ben çocukluğumu, çizgi filmlerin yerini dizilerin aldığında kaybettim. Hayalet Avcıları, Tenten, Richie Rich, Tsubasa gitti yerlerine gerçek insanlar, gerçek hayatlar geldi. Tsubasa’nın saatlerce oval sahada koşuşunu izledim, onun gibi koştuğumu hayal ettim lan ben!

Ben çocukluğumu, hani şu Ülker’in yuvarlak ortası delik susamlı bisküvisi var ya, ona parmağımın girmediğini anladığımda kaybettim. Parmağımızı ortasına sokar alırdık içinden hep “ehe bak naaptım oluuum” derdik (: Böyle bütün parmaklarıma geçirir tek tek yerdim falan.

Ben çocukluğumu, misafirlerin “çocuklar yer” diye getirdikleri çikolataların artık gelmemeye başladığında kaybettim. Misafir demek çikolata demekti. Biz de alırdık bakkaldan ama misafirlerin getirdikleri bi başkaydı be. Ne getirmişler ne getirmişler derdim bizim valide sultana, o da hep azar çekerdi “ayıp ayıp” diye.

Ben çocukluğumu, ayakkabılarla ilgili tek derdimin; bağcıklarını bağlayamadığım için bağcığın sonu gelinceye kadar attığım kör düğümlü zamanlardan, acaba hangi ayakkabıyı alsam diye düşünmeye başladığımda kaybettim.

Ben çocukluğumu, hangimizin bisikleti daha hızlı gidiyor’un yerini hangimizin arabası daha hızlı gidiyor aldığında kaybettim. Uçurtmalarımızı yarıştırırdık, hangimizinki daha yükseğe çıkacak diye. Benim vardı bi tane kartal şeklide. Nasıl yükselirdi yaa, ipi yetmezdi. Kandırmıştım arkadaşlarımı ben yaptım diye ama nerdeee oyuncakçıdan almıştık annemle (:

Ben ocukluğumu, karne yerine transkript peşinde koşarken kaybettim. Karnenin eve gidiş yolunda oluşturduğu kıpırtı var ya –bi de hepsi beşse sormayın keyfimi- işte onun tarifi yoktu.
O “hepsi beş” demek için eve nasıl koştuğumu hatırlıyorum da ah ulan diyorum şimdi.

Ve ben çocukluğumu, çayın içine düşen bisküviyi almaya çalışırken ansızın kaybettim.

Evet ben kayıp çocukluğumu arıyorum.

Bi' başlık bile bulamadım bak şimdi!

Şimdi ben size sahillerin korkulu rüyaları "sap veya abaza" diye tabir edilen canlıları anlatıyorum. İyi okuyun, sınavda buradan 2 soru var.

Nasıl tanırsınız bunları? Hemen tarif ediyorum: ultra çakma gözlük ve özellikle rayban, alevli falan böyle bi garip şort -tabi bazıları farklı modellere de sahip-, sonra çok keskin ve arayan gözlere sahip bi bakış, muhakkak sigara. Gördüğünüz anda en yakın erkeğin arkasına saklanın yani o kadar söylüyorum. Bordo bereliler 1, bunlar 2 o derece.

Ne yapar bu canlılar? Bi’ şey yapar. Daha doğrusu bi’ şey yapabilir: “kız kesmek” eylemi. Evet sadece kesmek. Öyle erken saatlerde falan gelip havluları sermezler. Genellikle 3 sularında gelip yoğunluk ve özellikle dişi popülasyonu nerede fazlaysa oraya kurulurlar. Aynı zamanda bu tür şeylerde kafaları çok çalışır.

Neden geç gelirler? Çünkü erken saatlerde geldiklerinde etraflarında “sap, abaza” olmanın verdiği güçle bir çember oluşur ve kimse o çemberden içeri gir(e)mez. Neyse konuya dönüyorum. Bu gözlem ve analiz yeteneği o kadar gelişmiştir ki hangi kesimde kız fazla bilirler, sanırım doğalarında var. Aynı zamanda gözleri de o denli gelişkindir ki en az bir kartal kadar iyi görür. 500m’den üstsüz birini farkedebilirler. Algıları inanılmazdır. Kelebek gibi uçup, elizabete takılırlar.

Peki nasıl harekete geçerler? Bu canlıların en bilindik yöntemleri “top atma” diye tabir edilen rahatsız edici harekettir. Eğer bi’ erkek gurubu üstüne birden fazla top atarsa sen de bu durumdan nasibini almışsındır. “aha bana da yaptılar” diyorsun duydum. Sakın seni güzel bulduklarını düşünme, dişi olman yeterli bunu yaşaman için.

E bi de bunların su oyunları vardır. Deve güreşi, kule, dipten kum çıkartma, sahilden yardırıp hızlıca suya atlama gibi. Neyse uyarı yapıyorum. Kızsanız ve yanınızdan biri deniz gözlüğüyle geçiyorsa veya yakınında takılıyorsa çok yüksek ihtimalle dikizleniyorsunuzdur. Bakış açıları nedir bunların? Öyle bunlardan derin şeyler bekleme. Yazımı direk oku, altında bi anlam arama. Nasıl keserler yani onu söylüyorum. Olabildiğince yakından, belki yarım metre, yermişçesine ve son derece seksi(!). Genellikle bi arkadaşını karşısına oturtup, onunla konuşurmuş gibi yapıp keserler. Evet evet aynen öyle. “bak bak çok pis kesiyo beni” diye de böbürlernirler.

Peki ne yapmak gerek bu durumlardan kaçınmak için? Bu kesişlerden hiçbir şekilde hiçbir durumda hiçbir yerde kaçış yoktur. Evli de olsanız, 50nizde de olsanız. İlk yapılacak şey yanınızda göstermelik de olsa bir erkek bulundurmak. Tercihen yapılı ve psikopat tipli biri olabilir. Mümkünse halk plajlarından uzak durup, ücretli yerlere yönelin.

Yüzük takarsam kurtulur muyum? Hayır. Dedim ya evli de olsanız kaçış yoktur. Ayrıca kesinlikle kuytu köşeleri seçmeyin. Seçerseniz de giderken kamufle olun ki sizi görüp damlamasın yanınıza. Aslında pek de çözüm yoktur. Kalabalık gruplar halinde gidin tek çözüm bu gibi. Ya iki saattir boşuna anlatıyorum. En temizi doldur küveti abicim, al eline kitabını. Oh mis kafan rahat eder hiç olmazsa.

Ya aslında ben başka bi şey anlatacaktım da sonra bi anda konu daldan dala oldu falan buraya kadar geldim. Ne anlatacaktım onu da unuttum. Zaten anlamışsındır bi bağlantısızlık var yani (: Ama ne yapabilirim uçtu gitti aklımdan.

O çok ünlü "Her iki kişiden biri" ?

Ben bulcam abi bu iki kişiden biri olan kişilerden birini. Her yerde karışımıza çıkıyor ya!!! Türkiye'de her kişiden biri akepeyi destekliyor ya hani nerde o kişiden biri? Biri bana göstersin lütfen! Bi de serdar dinliyor bu kişiden biri! Çevir şuradan 100 kişi bi tanesi çıksın "ben dinliyorum lan!" desin atarım kendimi camdan aşağı! Nasıl bi kitledir bu "iki kişiden biri" ya. Yok hiçbi yerde. Benim çevremde zaten yok. Her iki kişiden biri dediğimiz kitle Türkiye'de 37 milyon, dünyada 4 milyar kişi falan. Sanırım bu kitle bi bölgeye yığılmış. Neyse Nerde abi bu herk iki kişiden biri???
He unutmadan bi de şey var: "bizim bi arkadaş, bizim bi tanıdık". Onları da bulcam. Alcam karışıma anlatın lan derdinizi dicem. Derim abi sağım solum terstir, ağzım da bozuktur benim.

Ramazan sonrası indirimi: Günahlarda %75'e varan indirimler başladı!

Ve beklenen an bi süre önce geldi -bekleyene tabi-. Ey kendini ramazan ayı boyunca bütün günahlardan koruyan; "ramazanda içmem, ramazanda olmaz" şeklinde konuşan insanlar. İşte size özel bi kampanya... Önümüzdeki 11 ay boyunca alkolün alnına koyuyosun, her şeyi kullanıyosun, ramazana göre bu günahlarda %75'e varan indirimi kapıyosun!
Koşun arkadaşlar koşun, tekel bayilere, barlara, clublara, sokaklara! Stok yapın, coşun eğlenin! Neyse ben ramazandan kalan biraları tüketiyorum.
Üzülmesinler kardeşleri mekanlarda hızla tüketiliyo...

Bu blog da nerden çıktı?!

Anlatıyorum bak iyi dinle:
Abi giriyorum bi yere herkesin bilmemne.blogspot.com seysi var -bilmemne de güzel isimmiş hani-. Hatta abartıp domain almışlar, wordprees falan uğraşmışlar baya. Lan dedim benim neyim eksik. Vakti zamanında bi gmail'den bi mail almıştım, iyi de etmişim. Blog açmak için gmail istiyolarmış. 1dk sürmeden açtım. Renkleri, temayı seçme işini anlatmıyorum bak. Soruyorum arkadaşlara bu nasıl diye, cevap şu: "olmuş ama..." aması ne abi ya! ya olmuştur ya da olmamıştır. Dedim sade olsun göz yormasın. Aha bu tema var ya aslında böyle değildi. Pembemsi bi şeydi, artık nasıl değiştirdiysem bu hale girdi. Tema seçimini anlatmıyorum dedim ama bak kaç satırdır anlatıyorum. Bunu okuduktan sonra sayfayı en aşağıya indir ilk yazdığıma bak. Heh işte benim yazı şekli ve rengini seçmek için yazdığım şey (: Blog açmakla iyi ettiğimi düşünüyorum valla. Valla böyle yazılır vallahi ya da vallaha şeklinde değil. (bkz:mdk) Bu okuduğun özetin de özeti.

Şerefsizim şuan otobüsteyim!

Şimdi değil lan, bunu yazarken. Bunu yazarken dediysem 20 gün önce elimde kalem önümde ajanda bildiğin yazıyorum yani.
Neyse her er kişinin başına gelen şeyler işte yazacaklarım. Normalde otobüse binince "bu ne la erkekler hamamı mı bura" derdim. Şimdi de tiğn eyçler var. Hatta şuan bayan yanı diye tabir edilen bi koltuktayım. Yok lan yok şaka. Olur mu öyle şey. Geçenlerde oldu ama bak. Yanıma bi hatun kişi oturdu. Dedim ki "rahatsız olduysanız ya da olursanız söyleyin kalkarım". "Yok" dedi, "rahatsız olmuyorum, olacağımı da sanmıyorum" Aradan 2 dakika geçti geçmedi, kulağımda kulaklık vardı, tam şarkı seçiyorum, kadın hosta demez mi "bunu başka yere oturtun". Bu dediği de benim he! Dedim "Senin saçını başını yolarım, şıllık!" Şaka laan demedim. "Az önce sordum sesinizi çıkartmadınız, çıkartsaydınız öldürürdüm zaten sizi -şakka-, arkalarda boş yer var gidebilirsiniz." Gitti gitti, ben de tüm yolu tek başıma geldim. Bi de yağmur yağıyodu ki en önden manzara inanılmazmış Neoplan'larda. Neyse neyse "Otobüste bayan yanına oturmak" adlı konuyu da işlemiş bulunmaktayım. Derken evet FSM Köprüsü'nden geçiyorum. "Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi kendimi kendi altımda görüyorum, şimdi bir tanrı dansedip geçiyor içimden'' Diye bi söz alıntılamak istedim. Alıntlamak ne demek bilmiyorum ama güzel kelime. Alıntı yapmak anlamında.
İnsan köprüden geçerken arkasında bıraktığı yakayı özler mi ya! Özledim arkadaş.
Susuyorum 1 2 3 tıp!
Dur dur öndekinin izlediği film güzelmiş, adını bilmiyorum, hani böyle çok güzel, bi kadınla bi erkek var, aşık oluyolar. Bilen var mı :D
Yandaki de Step Up'ı izliyo, görüyorum dans ediyo içten içten (:
Hadi ben gidiyorum Amasra'ya doğru.

Şşt bak bi, yemek tarifi veriyorum!

Malzemeler: evde ne varsa.
Hazırlanışı: Şimdi mesela benim evde dün şey vardı; domates, patates, soğan, biber, mantar, patlıcan, tavuk eti, bikaç baharat, salça, sonra bi de ne vardı dur geliyo aklıma bekleee... heh limon limon.
Neyse şimdi anlatıyorum. limonu, salçayla baharatları da şekilleri itibariyle kuşbaşı doğramıyoruz.
Geri kalan her şeyi kuşbaşı kuşbaşı doğruyoruz. Sonra biber ve soğanları önden zeytinyağıyla kızartıyoruz. Ben zeytinyağı kullanıyorum isteyen istediğini kullanır. Böyle arada açıklama yapıyorum ki "lan nasıl olcak o iş" demenizi istemem. Biber ve soğan öldükten sonra içine geri kalan tüm malzemeleri tencereye atıyoruz. Tencere dediğim soğanların falan olduğu tencere he, yanlış olmasın. Sonra 1dk falan böyle çeviriyosun kısık ateşte. Önceden ısıttığımız 2 bardak suyu içine döküyoruz. Tuzunu da atıyoruz. Pişmeye bırakıyoruz.
Yemek 15 dakika da pişer ama isteğe bağlı çok sulu ya da susuz olmasını istiyosan biraz daha kaynatabilirsin.
He bu arada salça 1 yemek kaşığı.
Dün ben oyuna dalıp biraz susuz bırakmışım ama susuz da inanılmaz olmuş.
Ellerime sağlık.

Kola ve pilavla çok güzel gidiyo. Şimdi pilavın tarifini vermiyorum. Çok uzar.


Not:
1 ortaboy soğan
3 biber
2 domates
1 ortaboy patlıcan
2 ortaboy patates
15 mantar
1 parça kemiksiz tavuk göğsü
al bunlar da bunlar kullanım miktarları.

Siz hiç "ortanca" oldunuz mu ?

Nerden baksan 2x senem ortanca çocuk olmakla geçti. Ne zor işmiş be kardeşim bu ortancalık... Kardeşini döversin; "aman o küçük, dokunma", ablandan şiddet görürsün; "abladır, büyük o, kim bilir ne yaptın da dellendirdin!" denir. Üstüne bi de azar işitirsin.
Ben de birine göre küçük, diğerine göre de büyüğüm. Ben de onlara tanınan tüm haklardan yararlanmak isitiyorum. Biraderle atışmamızda Mehmet büyük o ne derse o olcak densin.
Evet evet bunu istiyorum tam olarak.
Tek çare bunları evden postalamaktır. Aha ablam evlendi, birader askere gidiyor. Tekim artık...
Tekim de bu olayların geçtiği evle ilişiğimi kestiler. Şuan evin anası da benim, kardeşi de, babası da.
Vakti zamanında ortanca olmak zor gelirdi, isyankar staylaydım. Şimdi de bildiğin tekim lan.
Sahibinden ikinci el, temiz, tercihen doktordan; anne, baba ve kardeşler aranıyor!

Dur ben bi' şey yazıyorum.

Çiçeği burnunda bi bloggerım ben. Bak daha ne yazmam gerekiyor onu bile bilemiyorum. Yazmam gerekiyor derken; bi' gereklilik yok, baskı da yok. Yok yani boş durmak istemedim ondan yazıyorum. Bu da sıvama bölümüydü. Şimdi "tüyü nereye dikiyorum" adlı konuyu yazıyorum.
Aslında yazıyorum yerine yazacağım yazacaktım da -al yine oldu işte- bünye alışkın değil "yazacağım, geleceğim, edeceğim" demeye. "Gelcem, gitcem, etcem" oh ne güzel mis gibi. Neyse tüyü şöyle dikiyorum ben.

Aaa benim de var sanırım artık.

evet lan senin de var valla bak!